Şimdi anlatacağım kıssas yıllardır dilden dile dolaşır durur. Mutlaka uzun yıllar daha unutulmadan hafızalarda kalacak gibi.. Fakat işin anlaşılmaz yanı ise hiç kimse bunu ne üstüne alınıyor, ne de bundan bir ders alıyor. Günümüz
dünyasında gözünü iktidar hırsı bürümüş zat-ı muhteremlerden tutun,
para, ün, san, şöhret hırsına kapılmış çokça kişiden söz etmek mümkün.
KISSAS AYNEN ŞÖYLE : Birgün Yüce Allah, Hz. Musa`ya:
-
Kullarımdan bir kul iki denizin birleştiği yerdedir. O senden daha
alimdir, buyurdu. Hz. Musa: - Ey Rabbim, ben onu nasıl bulacağım? diye
sordu. Allah kendisine şöyle buyurdu: - Torbanın içinde bir balık
taşı. Onu nerede kaybedersen orada Hızır`ı bulursun. Böylece Hz. Musa
bir arkadaşı ile Hızır`ı aramaya koyuldu. Beraberlerinde bir balık
taşıyorlardı. Bir kayanın yanına vardıklarında uykuya daldılar. O
esnada balık canlanıp torbadan denize atlayıverdi. Uyandıktan sonra
denizin kıyısına vardıklarında bir elbiseye bürünmüş bir insan gördüler
ki bu Hızır idi Musa ona selam verdi. Hızır ona şöyle dedi: - Senin
memleketinde selam nerede vardır. Yani senin memleketinde huzur
kalmamıştır. Musa:Ben Musa`yım.İsrailoğullanndaki Musa mı? Evet...
Sana öğretilen ilimden bana öğretmek şartıyla sana uyayım mı? diye devam
etti Musa.Hızır şöyle dedi: - Doğrusu sen benim yanımda
dayanamazsın. Musa şu karşılığı verdi: - İnşallah beni sabredenlerden
bulacaksın. Ben senin işlerine karışmayacağım. Böylece deniz kıyısında
yürümeye başladılar. Gemileri yoktu. Yanlarına bir gemi uğradığında
binmek için konuşup anlaştılar. Gemiciler Hızır`ı tanıyıp ikisini de
ücretsiz olarak taşıdılar. Bir kuş gelip geminin kenarına kondu. Bir
iki defa denize gagasını vurdu. Bunun üzerine Hızır:Ey Musa, senin ve
benim ilmim Allah`ın ilminden ancak şu kuşun denize gagasını vurup
aldığı su kadardır, dedi ve geminin tahtalarından bir kaçını söktü.
Musa: Bunlar bizi ücretsiz gemilerine aldılar sen buna karşılık
gemilerini söküyorsun...Hızır: - Sen benimle sabredemezsin,
dayanamazsın demedim mi? dedi. Musa birinci defa unutmuştu. Kıyıya
çıktılar, yollarına devam ettiler. Arkadaşlarıyla oynayan bir çocuğun
yanından geçerlerken Hızır o çocuğu öldürüverdi. Musa hemen: - Bir
suçsuz insanı öldürdün. Hızır: - Ben sana benimle sabredemezsin
demedim mi? dedi. Devam ettiler. Sonunda bir yere geldiler. Yıkılmak
üzere olan bir duvar kalıntısına rastgeldiler. Hızır duvarı onarmak için
uğraştı ve o duvarı tamir etti. Musa: - Bu boş işlerle ne
uğraşıyorsun? deyince, Hızır: - İşte artık yollarımız ayrılmalıdır,
dedi. Ve o zamana kadar olan garip işlerin anlamlarını anlatmaya
başladı - Önce gemi, denizde çalışan fakirlerindi. Gemiyi eski
göstermek istedim. Çünkü sahilde bir zalim hükümdar var, güzel gemileri
zorla alıyor. Çocuğu öldürdüm, çünkü anne ve babası müslümandı. O ise
yoldan çıkacaktı, onları da yoldan çıkarmasın diye ölmesi daha hayırlı
idi. Duvara gelince, o duvar iki yetim çocuğun idi. Duvarın altında bir
hazine var. Çocuklar büyüyünce defineyi bulacaklar ve Allah`ın
rahmetini kazanacaklar. Böylece Musa, bir kişinin Allah`ın ilmini
anlamaya güç yetiremeyeceğini açık bir şekilde anlamıştı. Ve her
alimden üstün bir başka alim vardır. YANİ, KİMDE NE VAR BİLİNMEZ.. Bu
kıssası her defasında gündeme getirip ders alınması gerektiğini
anlattığımızda, bazı çevrelerce ; Hızır mısın ? Musa mı? deniliyor. Şimdi ben soruyorum : Hızır kim? , Musa kim? ESEN KALIN..